Bir çağ düşünün; kötülük artık vicdan azabı değil, kutsal görev olarak pazarlanıyor. İşte o çağdayız. Hannah Arendt “kötülüğün sıradanlığı” derken muhtemelen bu kadarını tasavvur etmemişti. Çünkü bugün kötülük, sıradanlığın değil, sapkın bir teolojinin eseri.
ABD-İsrail ortaklığı, Gazze’de insanlık denen değerler bütününü dinamitledi. Hukukun, siyasetin, diplomasi dediğimiz uygarlık kalıntılarının tamamı buharlaştı. Yerine “Tanrı bize verdi” denilen bir arsızlık, bir pişkinlik, bir akıl dışılık geçti.
Trump’ın “Yahudileri parlatma” planı bu tabloyu tamamlıyor. Artık sanat, medya, akademi fonlarla değil, vicdanlarla oynanarak yönetiliyor. “Nefret suçlarıyla mücadele” kisvesi altında susturulan yazarlar, fişlenen akademisyenler, reddedilen vizeler… Bunların hepsi modern çağın yeni Engizisyonudur.
Arendt’in mezarında dönmesine neden olacak olan şey Gazze’deki yıkım değil, bu yıkımı aklayacak entelektüel çabanın kendisidir. Kötülüğü meşrulaştıran kalem, cellattan beterdir.
Kandilin altındaki karanlık büyüyor. Çünkü ışığın kaynağı artık insan aklı değil, kibrin kutsallığıdır. Eğer bu yüzyılın filozofları, sanatçıları, gazetecileri yeniden insanı hatırlamazsa, karanlık sadece Gazze’yi değil, hepimizi yutacak.